Sınıf çıkışı “kahvaltı? dedi, olur dedim. İşte bazen kendiliğinden oluveriyor, ne zaman bu kadar derine gidiyor o sohbet anlamıyorum bile. Sadece bazı anlarda, sadece bazı insanlarla, birdenbire oluveriyor işte.
Neden buradasın dedim. “Aslında Peruya gidiyordum, son anda değiştirdim. Doğayı bu kadar tahrip etmemize dayanamıyorum, o yüzden buradayım.” (Anlamadım?) “Kamboçya’ya geldim. Angkor Vatta bir tapınakta bir ağaç var, tapınağın duvarlarına köklenmiş, neredeyse tapınağı yiyerek büyüyor ve bir şekilde medeniyet ve doğa, ikisi bir arada da oluyor. Onu görmeye geldim onca yolu. İlham olsun istedim o denge. ” (Eve dönünce fotosunu bulup yükleyeyim sizin için. Ben o ağacı gördüğümde ilk gezi parkı gelmişti aklıma. )
Sen neden buradasın dedi bana. “Çünkü son birkaç aydır çok mutsuz, çok çaresiz, çok umutsuzum. O çaresizliğin içinde hiç bir şey yapamaz oldum. Biraz dışarıya çıkıp, büyük resmi görmeye, umudumu beslemeye ihtiyacım vardı.” Aslında anlatmayı burada bırakacaktım, bırakamamışım. Sonraki yarım saat gözlerim dola dola kendi penceremden Türkiyeyi, olanları, olmayanları, doğusunu, batısını, içimi dışımı anlatıp kusuverdim adamcağızın kucağına. Bitirdiğimde gözleri ışıldayarak bakıyordu bana, anlamadım. “Neye inanıyorsun, senin ruhani yolun nedir çok merak ettim” dedi.
Daha da anlamadım. “Öyle bir bağlandın ki anlatırken, öyle kalpten bir bağın var ki neyse onunla.” Ben adam “dert babası mıyım” deyip benden kaçacak sanırken o beni gün batımı izlemeye davet etti. Artık İspanyadan gelen otomatik bağın yerini kendiliğinden, gönülden bir şey almıştı bile.
-devamı ilk yorumda-
Luang Parabang - Yorumlar
Yapılan Yorumlar
BENZER İÇERİKLERİlginizi çekebilecek diğer içerikler
ÖNE ÇIKAN KATEGORİLER
FACEBOOK'TA BİZ
Hoşgeldiniz
Blog Şehrin Meşhuru - Tüm Hakları Saklıdır